Her zaman ki gibi oldukça yorucu bir pazartesi günüydü. Ama ilk defa değişik bir şey yaptık ve okul çıkışı Mehli ile eve gitmedik. Mehli'nin anne ve babasının yemek daveti üzerine, soluğu hemen Doumo'da aldık. Ne kadar yorucu bir gün olursa olsun, ne kadar sabah 9.30 akşam 18.30 okulda olalım, bugün kendimi çok mutlu hissediyorum. Yeni bir ortama yeni yeni adapte olmaya başlamışken, üniversite boyunca kafamı meşgul eden bir çok şey yokken ve ayrıca İstanbul'un trafiği, kalabalığı aklımı bulandırmaz, beni boşu boşuna sinirlendirmezken bu sakin şehirde bile ruh halimde dalgalanma olabildiğini daha rahat görür görüyorum burada.
Bir gün çok mutluyum; kuşlar ötüyor, insanlar bana gülümsüyor, kıyafetlerim dar gelmiyor:), saçım gayet hoşuma gidiyor ve hatta sokaktaki konuşulan dil hiç yabancı gelmiyor. Ertesi gün oluyor, hava güneşli olsa da kasvetli, sanki bütün insanlar nemrut, dün sevdiğim kıyafetlerimi sevmiyorum, saçıma bir türlü şekil veremiyorum, sokağa adımımı atıyorum ve hiç bir konuşulanı anlamıyorum, sanki 2 aydır burada olan ben değilim.. Ruh halim gün aşırı, hatta anlık değişiyor, nedenini anlayamıyorum.
Sadete gelmek gerekirse, önemli olan konu bugün kendimi gayet mutlu hissetmem. Hava ne kadar kapalı olsa da, meydanda ne kadar sis olsa da, Doumo her zamankinden güzel gözüktü gözüme bu akşam. Akşam yemeği için, meydana çok yakın olan Ristorante Charleston'a gittik. Ne isterseniz onu yiyebileceğiniz bir yer. Makarnasından pizzasına, her çeşit etinden sebzesine, tatlısına kadar yok yok. Yan masalarda oturan türklerde cabası. Bu arada, yarın ki Fener-İnter maçı dolayısıyla Milan türk kaynıyor. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim... Her köşede bağıra çağıra konuşan, tezahurat yapan türkler çıkıyor karşımıza.