Pazar, Aralık 30, 2007

(2) Istanbul

Evde oturmayi ozlemisim dedim ya, evin hakkini verdim. Odami toparladim, yeni yemek yapma denemelerine giristim.Babaannemde kaldim. Babaanneme ve anneme yilbasi hediyeleri alisverislerinde eslik ettim. Sayili gun sonunda sevdigin yerden ayrilmanla bitiyorsa. cok sinir bozucu oluyor ve bu seferde oyle oldu. Milanoya donmek istemiyorum. Evime, annemlere, kardesime, coraba, arkadaslarima doyamadim. Bavul stresini son son son dakikaya biraktim. Sondan bir onceki gun arkadaslarimla bulustum, en son gun de ailecek toplandik. Hersey gayet guzeldi, belki hepsinin tadinin tam damagimda kalmasi ise en guzeli.

Pazar, Aralık 23, 2007

(1) Istanbul

Tahminimden çok özlemişim buraları.. Az önce farkettim de ilk defa bu kadar uzun süre evimden ve ailemden uzak kalıyorum, kolay değil. Cuma sabaha karşı yuttuğum ağrı kesiciden sonra herşey yoluna girdi bir nevi. Annem, babam, kardeşim tamtakım herkes havaalanındaydı beni karşılamak için, çok mutlu oldum:). Direk evimizin yolunu tuttuk, kapıda aşkım Çorap tarafından karşılandım ve güzel bir kahvaltı sofrasında toplandık. Ondan sonra zaman nasıl geçti hiç anlamadım. İstinye Parkı keşfe çıktık, akraba ziyaretlerine gittik, trafik dolayısıyla arabamızı Bakırköy'de bırakıp deniz otobüsüyle Bostancı'ya geçtik, bi tanecik babaannemi gördüm.. Sokaklarda da gezdim, yemeklerde yedim ama hiç birini evim kadar özlememişim, ailem kadar, odam kadar, televizyonumuz ve onun karşısındaki koltuk ve tabi ki de Çorap kadar. Geri dönmek zor mu olacak ne?!

Cuma, Aralık 21, 2007

yuppi:) istanbul'a gidiyorum..

4 saat sonra evden çıkıyoruz. Çok mutluyum, 3 ay sonra yeniden İstanbul'a gidiyorum.
Başlarda herkes aralık ayına uçak bileti alırken, ben burun kıvırmıştım ve gitmeyi isteyip istemediğimden emin olmadığımı söylemiştim. Allahtan onlar benim kanıma girdiler de, bana 21 aralık biletini aldırdılar.

Zor geçen bir haftadan sonra (teslim edilmesi geren birçok proje dolayısıyla)proje teslimlerini alacak olan hocanın hasta olup gelmemesi, inanılmaz sevindirdi beni. İşlerimizi öğlen saatlerine kadar halledip, soluğu Doumo'da aldık, halledilecekleri halletmeye çalıştık. Mehli'yle italyanların sevgili panzerotti'sinden yemek için Doumo kenarındaki "Luini Panzerotti"ye gittik. Hemen önünde kaldırım boyunca oturan insanlar gibi bizde elimizdeki paketimizle yolumuza devam ettik. Orçun'la karşılaştık.

Ondan sonra sıra evimize geldi. Uzun bir aradan sonra köklü bir temizlik yaptık yılbaşı öncesi. 31 Aralık'ta dönüyoruz ya Milan'a, o zaman temiz bir ev bizi karşılasın diye:)
Neden olduğunu anlamadığım bir sebepten, başım fena ağrıyor. Sanırım dün gece de az uyuduğumdan olabilir. Sabah 07.00 uçağı baya bir sefillik olacağa benziyor, özellikle de bu baş ağrısı geçmez ise..

Perşembe, Aralık 13, 2007

Pizzeria Da Willy

Son numaramiz Pizzeria Da Willy.
Ipekle Nihan gitmeden once guzel bir pizza yiyelim diye, Orcun un tavsiyesine uyduk ve TiCinese nin yolunu tuttuk. Lambrate de, SPD nin "Buon Natale" partisinden cikip (ki cikmamiz cokta uzun surmedi) minik Milano nun diger ucuna gitmek icin yola koyulduk. Gittigimize de degdi diye dusunuyorum dogrusu. En azindan bir pizza ne kadar buyuk olabilir ve nasil tabaktan tasabilir onu gormus olduk:). 5 kisi iki pizza soledik ve rahat rahat doyduk. Dusununce kendi basima da yerdim ben o pizzayi (cunku cok ince ve hafifti:) ama yemiyim, yememeliyim...

Pazartesi, Aralık 10, 2007

Floransa





Floransa fatihlerinden inciler..

+ iceri mi yapilacak, disari mi? sorunsali.
+ koridorda oturmak icin 24 euro mu vermek.
+ david, tas gibi adam demek.
+ floransaya gidilinip, cenazeye de katilmak.
+ - siz ne alirdiniz? - "sempre"
+ "a piedi"nin hakkini verememek.
+ kompartmanlar arasinda ayakta durmak icin 33 euro mu vermek.

Perşembe, Aralık 06, 2007

animals on the underground


storia del visual design dersimizden animalsontheunderground ornegi...
london underground haritasi artik herkes tarafindan bilinen bir sembol,
dolayisiyla ustunde oynamalarla gondermeler yapiliyor, eglencelik bir durum:)

Salı, Aralık 04, 2007

Via Dante / Celtic Taraftarlari



Bir şehiri tanımak için orada yaşamak yetmiyor. Bu durum İstanbul'da da böyleydi, Milano'da da farklı değil. İnsan, kendini yaptığın şeyin akışına öyle bir bırakıyor ki, etrafında akıp giden hayatı farketmiyor. Dışardan gelen yabancılar şehrin güzelliğinin tadını çıkarırken, şehir sakinleri koşuşturmacalarının içinde pek fazla kendilerini bu konuda tatmin edemiyorlar. Yani en azından bu durum benim için böyle. Gelen misafirlerimiz sayesinde bizde 3 aydır içinde yaşadığımız şehir hakkında yeni şeyler öğreniyoruz. Yeni misafir grubumuzla Milano'yu yeni yeni tanımaya devam ediyoruz.

Bugünkü rotamız Piazza del Doumo'dan başlayıp, Galleria Vittorio Emanuele'nin içinden, Teatro alla Scala'nın önünden geçerek Via Dante'ye doğru ilerlemek ve Castello Sforzesco'yu gezmek. Aslında rota baştan belirlediğimiz bir şey olmasa da, kendiliğinde böyle gelişti, ve güzel oldu.
Piazza del Doumo'da oldukça hareketli bir gün. Celtic-Milan maçı dolayısıyla meydan, yeşil beyaz giyinmiş, kollarının altında bira kasalarıyla gezen ve bağıra çağıra şarkı söyleyen Celtic taraftarlarıyla dolu. Görsel olarak gayet hoş bir manzara olsa da, işitsel olarak korktum doğrusu, çok fazla fotoğraf çekmek istesem de, çekindim sarhoş Celticlilerden.

Meydandan Dante'ye doğru yürüdük, dükkanlara baktık. Ordan yapımı 1450lere dayanan kaleye girdik, Gotik-Rönasans ayrıntılarla süslü bahçelerinde gezdik. Kale çıkışında Parco Sempione'ye girdik. Orayı da tam keşfedemesekte, yorgunluğumuzu atmak için banklarda oturduk. Ne de olsa,ayaklarımız kopana kadar gezdik, gördük etrafı bugün..

Her gelen gruba ben burayı bunca zamandır neden öğrenememişim diye yakındığımda, ya sen 1 sene daha burdasın hepsini öğrenirsin diyorlar, ama bu sözler beni rahatlatacağına daha da çok geriyor. Çünkü onların 1 hafta da gezip gördüğünü ben 3 ayda beceremediysem, 1 yılda da becereceğimden şüpheliyim.. İhtiyacımız olan şey daha çok misafir!, böylece bizde onlarda gezip yeni bir şeyler öğrenebiliriz:)

Cumartesi, Aralık 01, 2007

Felice Compleanno, Antonia!





Milano'da ilk ev partimiz, ilk partimiz, sınıf arkadaşlarımızla ilk buluşmamız.. Yani ilklerle dolu bir doğumgünü, Antonia'nın Doğumgünü:)

Cuma, Kasım 30, 2007

Pizzeria del Ticinese



Porta Ticinese ustunde oldukca eski, kucuk ama hos bir restoran.
Pizzasi da, salatasi da gayet guzeldi, hatta corbasi da hos kokuyordu diyebilirim:).

C.so di Porta Ticinese, 65
Milano
tel 02/89402970

Salı, Kasım 27, 2007

Ruh Halim

Her zaman ki gibi oldukça yorucu bir pazartesi günüydü. Ama ilk defa değişik bir şey yaptık ve okul çıkışı Mehli ile eve gitmedik. Mehli'nin anne ve babasının yemek daveti üzerine, soluğu hemen Doumo'da aldık. Ne kadar yorucu bir gün olursa olsun, ne kadar sabah 9.30 akşam 18.30 okulda olalım, bugün kendimi çok mutlu hissediyorum. Yeni bir ortama yeni yeni adapte olmaya başlamışken, üniversite boyunca kafamı meşgul eden bir çok şey yokken ve ayrıca İstanbul'un trafiği, kalabalığı aklımı bulandırmaz, beni boşu boşuna sinirlendirmezken bu sakin şehirde bile ruh halimde dalgalanma olabildiğini daha rahat görür görüyorum burada.

Bir gün çok mutluyum; kuşlar ötüyor, insanlar bana gülümsüyor, kıyafetlerim dar gelmiyor:), saçım gayet hoşuma gidiyor ve hatta sokaktaki konuşulan dil hiç yabancı gelmiyor. Ertesi gün oluyor, hava güneşli olsa da kasvetli, sanki bütün insanlar nemrut, dün sevdiğim kıyafetlerimi sevmiyorum, saçıma bir türlü şekil veremiyorum, sokağa adımımı atıyorum ve hiç bir konuşulanı anlamıyorum, sanki 2 aydır burada olan ben değilim.. Ruh halim gün aşırı, hatta anlık değişiyor, nedenini anlayamıyorum.

Sadete gelmek gerekirse, önemli olan konu bugün kendimi gayet mutlu hissetmem. Hava ne kadar kapalı olsa da, meydanda ne kadar sis olsa da, Doumo her zamankinden güzel gözüktü gözüme bu akşam. Akşam yemeği için, meydana çok yakın olan Ristorante Charleston'a gittik. Ne isterseniz onu yiyebileceğiniz bir yer. Makarnasından pizzasına, her çeşit etinden sebzesine, tatlısına kadar yok yok. Yan masalarda oturan türklerde cabası. Bu arada, yarın ki Fener-İnter maçı dolayısıyla Milan türk kaynıyor. Sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim... Her köşede bağıra çağıra konuşan, tezahurat yapan türkler çıkıyor karşımıza.

Çarşamba, Kasım 21, 2007

Zaman hizla geciyor..

Tam 7 hafta olmuş, evet 7 hafta... Gerçekten bazen zamanın geçme hızına inanamıyorum.28 Eylül sabahı hiç tereddütsüz, kaygısız geldim Milona'ya. Nerede oturacağımı bilmemek, okulumun neye benzediğini bilmemek, hatta okulum italyanca olmasına rağmen italyanca bilmemek beni hiç korkutmuyordu o zaman. Zaman geçtikçe; bu durumlara alışacağıma, ortama daha kolay ayak uyduracağıma, içimi giderek büyüyen bir gerginlik kaplıyor.

Bu fotografta da biraz gerginim ama nedeni baska:P

Pazar, Kasım 18, 2007

Cumartesi, Kasım 17, 2007

Trattoria Toscana



Trattoria Toscana
Corso di Porta Ticinese 58, Milano
Tel. +39 0289406292

Cuma, Kasım 16, 2007

Pastarito ve Chocolat

Londra'dan can ciğer kuzu sarması dostlarımız, misafirlerimiz geldi de, 2 aydır aynı şehirde yaşadığımız üniversite arkadaşlarımızla ancak buluşabildik. Cuma akşamı okuldan sonunda fırsat bulabildik ve kendimizi sokaklara attık. Madem İtalya'dayız; makarna, pizza nerede yenir dediler.. aynı şehirde yaşadığımız arkadaşlarımızın tavsiyesine kulak verdik. İyi ki de onları dinlemişiz, Pastarito'yu öğrenmiş olduk. Oldukça aydınlık, renkli ve canlı bir ortamda, bol miktarda makarna çeşiti ve değişik malzemeleri arasında kaybolduk. Ayın makarnasını denedim ben ve hiç pişman olmadım tatlı kabak ve kestaneli makarnamı yerken. Ne kadar çok gelse de, her zaman ki gibi hepsini yedim, mide fesadı geçirdiğimi düşünmeye başlıyordum az daha. Milano'da gittiğimiz bir çok restorandan farklı bir ortam ve yiyecek kalitesi olduğunu düşünüyorum. Kasaya hesabı ödemeye gittiğimizde, Pastarito beni bir kere daha şaşırttı. Bu kalitede, bu kadar uygun fiyatlar, daha bir çok kez bizi Pastarito'ya çeker diye düşünüyorum.Bu arada internette restoranın sitesine bakarken, Türkiye'de İzmir ve İstanbul'da da olduğunu gördüm, şaşırdım!

http://www.pastarito.info/



Pastarito'da yediğimiz yemek sonrasında, herkesin canı tatlı çekmiş olacak ki, kendimizi artık tavsiyelerine sonuna kadar güvendiğimiz arkadaşlarımıza ellerine bırakttık. Chocolat'a yürüyerek gitmemiz biraz zaman aldı ama hepimize iyi geldi. Midemizde biraz yer açılması için hem zaman kzanmış olduk, hem de havanı soğukluğu ile mayışmaya başlamış herkes uyandı, kendine geldi. Chocolat'a vardığımızda artık bambaşka bir gözde vardı içimde, yarım saat önce mide fesadı geçireceğini düşünen kız gitmiş, yerine dondurma, sıcak çikolata tatlı ne varsa tüketmeye hazır yeni bir kişi olmuştum. Galiba herşeyden yedim! Sıcak çikolatanın hiç bu kadar koyu ama ağır olmayanını daha önceden içmemiştim. Çikolata parçalı ve fıstıklı dondurmalarının lezzetleri ise tam olarak damağımda kaldı. :)

Perşembe, Kasım 15, 2007

Pantone



İngiltere'den gelen sevgili arkadaşlarımız bize neler neler getirmişler:).
Mehli'de, bende Pantone renkleri ve kodlarıyla tasarlanmış bardaklarımıza bayıldık!

Daha fazlası için, http://www.w2products.com

Perşembe, Kasım 01, 2007

Nice/Cannes/Monaco

İlk yolculuğumuza nasıl çıktıysak, bu yolculuğumuzda ondan pek farklı değildi. Aniden alınan kararlar, sürekli değişen fikirler, yola çıkacak kadro, takip edilecek rota sürekli ama sürekli değişti. Yola çıkmadan önce ki gece, tamamen farklı bir kadro ve ulaşım ile Nice tarafına gitmeye karar verdik. Sabah erkenden kalkıp Linate havalimanına arabamızı kiralamaya gittik. Hayatımızı kurtaran Triffty sayesinde ucuz ama konforlu ve oldukça geniş arabamızı bulduk, eksik yolcuları evlerinin kapılarından toplayıp yola çıktık. Yolculuğum 300 km civarında idi. Genova üzerinden geçtikten sonra, San Remo ve Ventimiglia kıyısından geçtik ama mola vermeyip, İtalya'dan Fransa'ya direk geçiş yaptık. Nice'in hoş ara sokaklarını keşfe çıktık ve tabi otel aramaya koyulduk. Merkezi otelimizi buldukta sonra, hazırlanıp yemeğe çıktık. Oy çokluğu ile KFC:) kabul edildi. Kimileri bucketları kendi başına sildi, süpürdü:). O gece yol yorgunluğumuz sebebiyle, eski otelimizin, eski odalarındaki, eski hatta antika yataklarında anında uykuya daldık, erkenden kalkmak şartı ile.


Pazar, Ekim 28, 2007

Naviglio Bolgesi


Mehli'nin araştırmaları sonucu, Milano'nun bilmediğimiz ve görmediğimiz yeni bölümlerini keşfe çıkmış bulunuyoruz. Meğer Navigli bölgesi çok meşhur ve hoş bir mekanmış ama bizim maalesef 1 ay sonra bu durumdan haberimiz oluyormuş:). Bu durumu farkedince, hemen Via Torino'dan atlıyoruz 3 numaralı tramwaya, Porta Ticinese'den geçerek varıyoruz, Milano'nun güneyindeki kanallarla kaplı Navigli bölgesine. Ekim ayının son pazarı, 27 Ekim günü. Her ayın son pazarı olduğu günü, Navigli kıyılarında antika pazarı kuruluyor yine. Antika ilgimi çekmiyor diye düşünüyorum ilk önce, ama kim bilir belki çok beğenir buraları, her ayın son pazarı sadece ortamın havasını solumak adına geliriz Navigli'ye, gezmeye.. Nehir boyunda yürümeden önce bol miktarda işportacının yanından geçerek ilerliyoruz, İstanbul'dan farksız bir ortam mevcut. Köşeyi dönmemiz ile bambaşka bir dünya karşılıyor bizi. Dipdibe kurulmuş tezgahlarda, satışa sunulmuş antikalar her çeşitte mevcut. Fotoğraf çekebilmek için kıyıya yaklaşıyorum ama maalesef hayal kırıklığına uğruyorum nehrin pisliği karşısında. Tezgahlara göz atarak ilerliyoruz, bu sırada ikinci el bisiklette arıyoruz. Bize önceden verilen adrese göre, Navigli'deki bir bisiklet pazarı olması gerekiyor. Ne kadar insana sorarsak soralım, kimse böyle bir pazardan haberdar değil. Umudumuzu kaybetmemeye çalışıp, nehir boyunca yürüyoruz. Eski oyuncaklar, antika gözlükler, harbiden antika bisikletler (ki dolayısıyla ilgimizi çekmiyor), antika biblo, tabak, çanak, çanta, şapka ve aklınıza gelebilecek herşeyin satıldığı tezgahların yanından, tezgahlara göz ucuyla ne var ne yok diye bakarak yürüyoruz, yürüyoruz ve yol bitiyor, sonra nehrin üstündeki köprüden karıtarafa geçip, aksi yönde yürüyoruz. Antika pazarı olmadığında da bu bölgenin gayet hoş olduğunu anlamak, etrafta bol miktarda bulunan cafe, bar, restoran ve eğlenceli dükkanlardan anlamak mümkün. Yolun sonunda (ki başlarkende önünden geçmiştik) krep yemek için duruyoruz. Nutellalı krepleri midemize indirdiğimizde, kanımdaki şeker oranının tavan yaptığını düşünüyorum. Ağzım, yüzüm bal oluyor resmen. Bir daha sefer, kesin paylaşmalıyız diye düşünüyorum. Milano'da sanki porsiyonlar hep büyük, yemekler hep fazla geliyor bana. Şaşırtıcı ama gerçek, özellikle tatlı konusunda. Fazla geliyor diye yiyememem, tabağımda bırakmam gibi bir şey söz konusu değil. Masadan kalkarken fazla ya da değil hepsini yediğimi farkediyorum her seferinde. Duvardaki rafları tepelere kadar külahlarla kaplı dolapları olan krepçinin de önünden geçerek, Porta Ticinese'e doğru ilerliyoruz. Hava kararmaya başlıyor. Sanırım bu bölge; gece gündüz, haftaiçi ya da haftasonu farketmeden hep başka bir güzel, görülmeye değer. Milano'nun şehirleşmemiş, para ve modanın merkezi kimliğinden uzakta kalmış, büyümediği içinde hoşluğundan zerre kaybetmemiş şirin bir bölgesi.

Cumartesi, Ekim 20, 2007

Benim ne işim var burda?

Benim ne isim var burda?! sorusunun aklimi kurcalamasina az kaldi. Kendime sordugum bu soru, bir sorun gibi görünmesine ragmen aslinda alakasi yok, kendisi sadece kendime zamaninda sormadigim bir cümlecik...
Bu soruyu geçen sene düsünmedim; çünkü Sabanci Üniversitesi Görsel Iletisim Tasarimi programindan mezun olmaya çalisiyor, sürekli projelerle ugrasiyordum ve okul bitince direk çalismaya baslamak istemiyordum... Statement of purpose yazdim ve Scuola Politecnica di Design'a basvurdum. Üniversite bitti, diplomami ve SPD'den kabulümü aldim, fazlasiyla hakettigime inandigim tatile çikamadan, italyanca kursuna basladim. Uçak biletimi aldim, sonunda arkadaslarimla Bodrum'un tadini çikardim, geri döndügümde bavulumu hazirlama basladim. Arkadaslarimla, ailemle uzun uzun vedalastim, 28 Eylül sabahi Milano'ya uçtum. Olayin ciddiyetini kavrayamadan, arkadasimla ev bakmaya basladim.Affittasi yazilarinin arasinda kaybolduk, istedigimiz evi bulmamiz için aradan 3 hafta geçmesi gerekti. Tam evi bulduk, tam tasinma telasi basladi, ayni anda okul telasi basladi. Workshop ile baslayan programda ilk projemiz SPD'ye gelen yolumuzu anlatmak oldu. Bende gerçek anlamda yolumu çizdim, hangi araçlari kullandim, nerelerde durdum, nerelerde kaldim, kagit üzerine bunlari yazdim. Hafta bitti, isler bitti, sunum bitti... iste ben o anda ilk defa zaman buldum ve kendime sordum. Benim gerçekten ne isim var burda?


Cumartesi, Ekim 06, 2007

Pisa

Hafta bir, gezi bir:)Hemen gezi olayina girdik. Günübirlik bir seyahat aslinda istedigimiz, ama yolumuz hiçte kisa degil.. http://maps.google.com (ki burada en yakin dostumuz olacaga benziyor:) yolumuzu 286 km, yani 2 saat 58 dakika olarak gösterdi. Bir son dakika plani olmasi dolayisiyla hemencecik araba kiralandi, TomTom esliginde yola çikildi. Hiç kaybolunmadan Pisa'ya varildi ve gerçekten çok begenildi. Pisa'da arabayi parkettikten sonra, direk Vaftizhane, Doumo ve Egik Kule'nin bulundugu Campo dei Miracoli'ye (yani Mucizeler Meydani) girdik. Isigin güzelligi ile meydanin albenisi iyice artti, etrafta dolasan kalabalik turist kafilelerini görmez oldum. Egik Kule (Torre Pendente) Doumo'yu tamamlayacak bir çan kulesi olarak tasarlanmis ve 1173 yilinda yapilmaya baslanmis ama ancak 1350 yilinda tamamlanmis. Sellerle tasinmis alüvyonun üstüne yapilmasi dolayisiyla da, 1274 yilinda henüz üçüncü katin insaasi tamamlanmadan egilmeye baslamis. Teknolojik gelismelerle kulenin egimi azaltildiktan sonra, ancak 2001 yilinda kule halkin ziyaretlerine açilmis. Yürüyerek çikilan bu kuleye çikip, hem meydanin zevkini çikarmak, Pisa'yi tepeden görmek ve dogrusu kondisyonsuzsaniz vücudunuzu biraz zorlayip spor yapmak adina, kisitli sayida insanin kafileler halinde çikarildigi kuleye hemen gidip bilet almaniz gerekiyor, yoksa istediginiz saatte çikmaniz mümkün olmayabiliyor. Hatta bu durum bizim başımıza geldi. Kuleye artık çıkalım dediğimizde, yer bulamadık, ileri bir saate biletlerimizi aldık. Mehli'yle Pisa sokaklarına daldık. Arno nehri kenarında dolandık, Milano'da çok sık göremediğimiz dar sokakların tadını çıkardık. Biletimizi değiştirmek istedik, ileri saatlere de bilet kalmadığını gördük. Olay tam can sıkıcı bir hal alacakken, Avrupa seyahati yapan Meksikalı bir aileyle tanıştık, minik çocukları dolayısıyla hep beraber yukarı çıkamıyorlardı. Ufak bir değişiklikle problemlemi çözdük, çokta güzel oldu. Richard'la tanışmak günüme renk kattı gerçekten, o kadar tatlıydı ki. Kule dibindeki çimenlerde yuvarlandık, fotoğraflar çektik. En son olarakta kuleye çıktık. Hava kararmaya başladığı için, Pisa'nın tepeden görüntüsünü yeni yanmaya başlayan ışıkların ahengi ile çıkardık. Tabi bu arada, varlığından bir haber olduğum yükseklik korkum depreşti... Aşağı indiğimizde, hava kararmıştı bile. Pisa sokaklarında biraz daha dolanıp, yemek yedikten sonra, Milano yolunu tuttuk. İlk seyahatimiz oldukça verimli geçti:) tam tahmin ettiğim gibi, bunların ardı arkası kesilmez umarım.