Pazar, Şubat 24, 2008

Icimdeki Cocuk

Amerika'dayken gozum hep enteresan objeler aradi. Italya'dan sonra cennet gibi geldigini soyleyebilirim NY'nin. Bir cok tasarim dukkanini zevkle gezdim. Hatta bu seyahat boyunca en cok bundan zevk aldim diyebilirim. 3 boyutlu tasarim objeleri her ne kadar benim bransim olmasa da, her seferinde 'ben bunu neden dusunemedim' dedirten objelerle karsilastim ve hepsini satin alip evime goturmek istedim:) Icimdeki cocugun karsi koyamadiklarindan bazilari..

'RissaRossi', kullanilmis fermuarlardan yapilmis bir bros.
Taija Leinonen tarafindan yaratilmis.
Secco Shop altinda satila bu urun, 'Treasures of Wasteland' diye geciyor...



Gelelim 'Pick Your Nose' konusuna..
Kendisi partilere renk katmak amaciyla uretilmis falan filan.. Bir cok insan icin hassas olabilecek burun konusuyla dalga gecmesi, bundan eglence cikarmayi amaclamasi hosuma gitti. Sonucta herkes kendi burnunu secebilecek, bana fotograf cekmem icin eglence cikacak diye dusunuyorum arkadaslarimla toplandigimizda:) Hihi!



Bu urunu Virgin Music Store'dan aldim ben ama eve gelince hemen internetten nedir, ne degildir, kim uretmistir, benzerler urunler neler olabilir diye arastirdim ve Perpetual Kid sitesinde satildiklarini gordum. Daha neler neler var o sitede, bakmaya doyamadim.

Cuma, Şubat 22, 2008

NY_MoMA



New York sehrinin modern sanat muzesi, New York'a indigimden beri gitmek istedigim ama ancak son gun buna firsat bulabildigim super muze. Ogleden sonra gittim, biletimi aninda aldim ve esyalarimi birakmak icin 30 dk. sirada bekledim ve cok bekledigimi sandim. Asil ben cikarken oyle bir sira vardi ki, yanlislikla da olsa erken gelerek ne kadar super bir sey yaptigimi anladim. Sergide ne var ne yoktu konusuna gelince; Picasso, Cezanne, Van Gogh, Miro, Duchamp, Monet, Matisse, Warhol, Pollock, Jasper Johns ve daha aklima gelmeyen niceleri.. Resimlerden baska, mimari projeler, grafik isleri, endustriyel tasarim urunleri, enstelasyonlar, fotograflar... Sonuc olarak gezdigim en guzel, en kapsamli, en dolu sergiydi, yani en verimli muze gezim:) Bayildim. Yine New York'a gitsem, yine giderim MoMA'ya..

http://www.moma.org/

NY_Hairspray



Broadway'de muzikale de gitmis bulunuyoruz. Tahmin ettigimden daha cok eglendim ve bu sefer konsantre problemi yasamadan sonunu getirebildim. Danslar o kadar canli, dekorlar o kadar basariliydi ki, muzikal boyunca gozlerimi sahneden ayiramadim.

Eksi Sozluk der ki; 1988 yapimi, John Waters'in yonettigi, 1963 Baltimore'undaki populer genclik kulturu uzerinden giderek, donemin irkciliginin irdelendigi, bu ragmen kendini fazla ciddiye almayan, eglencelik bir film. Tum John Waters filmlerinde oldugu gibi, yogun bir kitsch vurgusu var. Kahramanimiz obez Tracy'nin tum hayali, sehrin tv kanalinin populer genclik, dans, muzik programi the corny collins show'a cikmaktir. Sempatikligi, guzel dans etmesi ile bunu da basarir ve sehrin sevgilisi olur. Tracy, bu populerligini, kendinden beklenmeyen seyler yapmak icin kullanir, ve olaylar gelisir. Donemin populer danslari madison, twist, cha cha izler, yine o donemin, pre-beatles abuk pop sarkilarini (mashed potato'lara yazilmis sarkilar vs.) isitiriz film boyunca.

Perşembe, Şubat 21, 2008

NY_Kendi Kendime

Bugun tek basimayim. Annemlerle kahvalti ettikten sonra (ki buraya geldigimde beri yedigim en guzel seydi bu sabah ki pancake:)


(kiskananlar catlamasin:P, toni yengemden alicam tarifi gelince istanbula, sana da yapicam en kisa zamanda ipek'cik) actim metro haritami, yurumeye basladim NY sokaklarinda. Uzun bir gorulecekler listem vardi, elemeye basladim yerleri bir bir. Zaman kisitli ya.. En sonunda Empire State'e ve Ozgurluk anitina oncelik vermeye karar verdim, tam bir turist oldum yani.

Ilk duragim New York'un 1931 yapimi 102 katli art deco gokdeleni, Empire State Building. 1972 de World Trade Center yapilana kadar dunyanin en yuksek binasi olma ozelligini korumus. 2001'de WTC'deki talihsiz olaydan beri ise, Empire State NY'nin en yuksek binasi olma ozelligini geri kazanmis. Hatta o kadar yuksek ki, kadraja da sigmazmis:).



Ikinci duragim ise, Statue of Liberty . Uzun bir sure karsidan izledim kendisini ve yanina gidip gitmemek konusunda karar vermeye calistim. Sonucta madem gelmisim buraya kadar dedim, annemleri ikna edemesemde, ben vapura biniyorum ve Liberty Island'a geciyorum. Aldim biletimi, girdim kapidan iceri. Zannediyorum biletimi kesecekler, beni vapura bindirecekler.. O kadar kolay degilmis megerse o vapura binmek. Inanilmaz birr guvenlik duvarini karsiladi beni. Saatime kadar cikarttim, soyundum dokundum. Ne o efendim, Ozgurluk anitinin dibine gidicem, bilmem kac metreden onu gorucem. Amerika'ya geldigimden beri en cok dikkatimi ceken sey, inanilmaz cesit cesit yerlerdeki guvenlik onlemleri. Haklilar tabi korkmakta, ama insan burda kafayi yer diye dusundum ben, bana bir hafta yetti mesela.



Ozgurluk Aniti konusuna geri donersek, kendisi 1886'da Fransa tarafindan Amerika'ya hediye edilmis. New Jersey tarafinda bulunsa da, New York'a ait Liberty adasinda bulunuyor. Elinde tuttugu mesale haric, tamamen bakirdan yapilmis ama havayla temasi dolayisiyla oksitlenme olmus yuzeyde ve yesermis kendisi. Bence isabet olmus:) Ustunde bulundurdugu sembollerde, yedi deniz ve kitayi isaret eden 7 oklu taci, amerika'nin kurtulus gunu olan 4th of July yazili kitabi, asagidan gozukmeyen ayaginda tasidigi kirilmis zincirleri ve tabiiki de elinde tasidi mesalesi:) Sonuc olarak kendisi baska bir ulkeden hediye olmasina ragmen Amerika'nin belli basli simgelerinden bir tanesi, onde gideni. Inanilmaz bir sekile turistlere pazarlaniyor, kim bilir onun ustunden ne paralar kazaniliyor. Bizde dovunecegimize bir an once saksilari calistirsak, yuzyillardir zaten varolan tarihi ve dogal guzelliklerimizi kullanabilmeye baslasak tam super olacak...

Salı, Şubat 19, 2008

NY_Bodies The Exhibition


NYC South Street Seaport'taki 'Bodies' sergisine gittik bugun ailecek. Gitmeden once, sergide neyle karsilasacagimi kaba taslak ogrenmistim aslinda ama kafamda bir cok soru da yok degildi. Sergide bir suru insan bedeni, daha dogrusu cesetler vardi. Derileri disinda butun duran cesetler, tek tek organlar, kemikler, kaslar, sinirler, damarlar, hatta yaglar.. Isinla ortadan ikiye, uce, dorde kesilmis vucutlar. Inanilmaz bir sergiydi, bir tur guc gosterisi gibime geldi... Gercek olduklarindan her parcada suphe duydum, daha onceden boyle bir sey gormedigimden olacak:). Bircok insan ne kadar mide bulandirici olmadigini soylese de serginin, sonuna geldigimde icim bir hos olmustu. Yine de cok etkileyiciydi bence. Saglikli ve hastalikli organlarin karsilatirilmalari inanilmazdi diye dusunuyorum. Sonucta onlar, gerceklerin replikalari degil, ta kendileriydi. Bilim yapilan arastirmalarla ilerledikce, bulgular insanlarla paylasilsa, kucukluklerinden itibaren arastirmalar anlatilsa, ogretilse, insanlar cok daha bilincli olur ve daha az korkarlar diye dusundum hastaliklardan. Annem de insan bilmedigi seyden korkar zaten dedi, tam olarak benim dusundugum seyi soyledi yani. Kafada olusan peki bu cesetlerde nerden cikti sorusuna gelirsek... Eksi sozlukte okuduguma gore batili bir bilim kurumu, cin'deki bir hastaneye gidip, orada bulunan idam edilmis mahkumlara ait kimsenin sahip cikmadigi cesetleri almislar ve sergiyi olusturmuslar. Bu bilgiyi allahtan sergiyi gezdikten sonra ogrendim, icim bir fena mi oluyor ne?

http://www.bodiestheexhibition.com/

Cumartesi, Şubat 16, 2008

beginner's new yorker



Bu hafta beginner's italian'dan, beginner's new yorker'a terfi ettim. Okulun ilk donemini dun kapadiktan sonra, daha kendime gelemeden bavul toplama heyecani basladi. Guyya cok oncelerden beri new york hakkinda arastirma yapmak, gidilecek gorulecek yerleri belirlemek, ihtiyac olabilecek bilgileri toparlamak ve basmak istiyordum. Olmadi, hersey son dakikaya kaldi ve dakikalara sigmadi. Olsun, plansiz programsiz gideyim bu sefer. Kendimi New York'un ruzgarina birakayim. Bakayim herkesin dedigi gibi bende onu sevebilecek miyim?

Cuma, Şubat 15, 2008

Torre Velasca (2)

Final sunumu, bekledigimden iyi gecti. Ingilizce konusunca pek siniftakiler anlamadi belki ama hoca ingilizce konustuktan sonra; bir makedon, bir amerikali ve bir turk'ten olusan gruba da ancak bu yakisirdi. Alnimizin akiyla ciktik bu isin icinden. Istanbul'da yaptigim sunumlarin tersine, rahat atlattim bunu. Devamida boyle gelir umarim... Artik Amerika yolcusuyum:).



Pazartesi, Şubat 11, 2008

Mostra Bruno Munari


Bruno Munari ve Zizi


Jestler


Yastık Kitap



O, 1907-1998 yılları arasında yaşamış bir italyan artist ve tasarımcı:) İtalya'ya geldiğimizden beri hangi kitapçıya girsem, her yerde onun tasarım kitapları, çocuklara ilüstrasyonları, endüstriyel tasarımları derken öğrendim ki, kendisi İtalya'nın önde gelen sanatçılarındanmiş. Bir tasarımcı olarak onu daha önceden tanımadığıma utandım doğrusu, ama olsun İtalya'ya kısmetmiş. Okuldan arkadaşımız Enrico da bize kaçırılmaması gereken bir sergi, Bruno Munari'nin işleri var diyince hemen serginin son gününde sınıf arkadaşlarımızla toplaşıp gitmeye karar verdik. Gerçekten de değdi doğrusu! Grafik tasarımları ayrı sade ve başarılı; 3 boyutlu tasarımları çarpıcı; çocuk kitapları etkileyici, tasarımlarında kullandığı malzemeler basit ama hoş, her şey bir tasarımcıya "ya ben bunu neden düşünemedim" dedirtecek cinsten yani. Sonuç olarak, kolay gibi gözüken ama akla gelmeyen ve beni heyecanlandırıp düşündüren işleriyle doluydu sergi. Bayıldım!
http://www.mostrabrunomunari.it/

Mariana'dan.

Cumartesi, Şubat 09, 2008

Carnavale Ambrosiano Leonardo A Milano






Bu insanlar çıldırmış, kendilerini şaşırmış. Sabır kat sayıları tavan yapmış, tahammül kavramları değişmiş! Ne o, Milano'da herkesin uzun zamandır beklediği karnaval varmış.. Karnaval diyince, bende çok ciddi bir ortam beklemiyordum tamam ama yine de, daha farklı bir konseptle karşılaşmayı umuyordum, Venedik'te olduğu gibi.. Sokakta, metroda farklı tiplere, karakterlere bürünmüş insanlar her yerdeydi geçtiğimiz üç gün boyunca. Ama kostümlerden daha çok ilgilim çeken bir konu varsa, o da herkesin üstüne başına yapışmış renkli konfetilerdi diyebilirim. Aslında Mehli'nin "meydan disneyland'a benzemiş, gösteri var" mesajının üstüne kendimi Lima'dan Doumo'ya atmamla işin gerçek yüzünü daha iyi kavrayabildim. Meğerse olay kostüm ya da konfeti değilmiş.. Meğerse olay ne idüğü belirsiz sprey köpüklermiş:)!
Metro çıkışından çıkmamla karşılaştığım sahne karşısında şaştım kaldım. İnanılmaz bir insan seli, Galleria'nın önünden geçen gösteri hedeleri:), yerlerin gözükmesine engel olan konfetiler ve tabii ki, günün, çocuğun, gencin, anne-babaların, yaşlıların, herkesin eğlencesi sprey köpükler! Başta da dediğim gibi, ben böyle bir şey görmedim. Sanki Doumo meydanını doldurmuşlar, herkesi sınırsız içirmişler ve ortaya böyle bir sahne çıkmış. Herkes kardeş olmuş, hayat bayram olmuş, biri tanımadığı bir insanın kafasına, diğeri onun kulağına köpük sıkmış , hatta tamamen kaplamış. Kimsenin umru olmamış, tabi benim dışımda. Ben de, allah ben burda ne fotoğraflar çekerim şimdi diye heveslenmişim ve dakika birde nasibimi almışım:)Zoom objektifim ilk dakikada boydan boyna köpükten nasibini alınca, akıllandım tabi. Daha kötü bir şey olmadan, kendimi koruyabilmek adına olabilecek en yüksek noktayı seçerek yerleştim ve insanları izlemeye başladım ve tabi fotoğraflamaya da. Ne kadar çok hareket etmedim gibi gözükse de sonunda, aslında çok efor harcadım. İnsanların ani ve anlamsız hareketlerine karşı cephe aldım, konsantre olmak durumunda kaldım. Milano'nun bu yüzünü de gördüm ya.. Beni bir kere daha şaşırttı bu insanlar topluluğu...

Felice Compleanno, Murat!






Murat(Atvur) arkadaşımızın doğumgünü dolayısıyla Gorla'dki evinin yolunu tuttuk Mehli, Nihan ve ben. Üçümüzde çok yorgun başladık akşama (malum ben karnavalzedeyim ya:). Aklımızda bir uğrayıp, geç olmadan dönmek vardı, tabi olmadı. Nerdeyse en sona biz kaldık, bir türlü kalkamadık. Oturdukça; oturmak tatlı geldi, muhabbet, sonunda sınıf arkadaşlarımızla kaynaşmak, m&m'ler ve vodka şahaneydi:). Kalkmaya karar verdiğimizde, saat 2'yi geçtiğinden ne metro, ne başka bir toplu taşıma kalmamıştı doğal olarak. Ve biz 3 çılgın via eustachi'nin yolunu yürüyerek tuttuk. Artık nasıl bir m&m tüketimim olduysa, 5 duraklık yolumuz ne bana, ne kızlara hiç koymadı!


Dönüş Yolu; Nihan'ın ayakta uyku molası verdiği zamanlardan bir zaman..

Çarşamba, Şubat 06, 2008

sara ve fede ile pizza:)




İlk italyan misafirlerimizi ağırladık. Daha doğrusu biz mi onları ağırladık, onlar mı bizi bilemiyorum. Kendi evimizde misafir gibiydik. Daha önceden Sara bize geldiklerinde pizza yapmak istediğini söylediği için, (bizde zaten dünden razı:) malzemeleri hazırladık, temizliğimizi yaptık, onları bekledik. Birde yalancıktan yarınki color management dersinin italyanca olan sınavına çalıştık. Misafirlerimiz gelince, sınava da bakacaktık ama olmadı. Pizza hamuru kabardı mı, kabarmadı mı; mozarella yetmedi, kaşar peyniri koyalım mı; yeşil salata neden bu kadar zor kopuyor, ne yoksa salata yerine lahana mı almışım derken akşam bitti. İki kocaman pizza ne zaman yendi de, bitti; ama en önemlisi bir pizza nasıl bu kadar lezzetli olabiliyor anlayamadım. Mide fesadı geçireceğimden korkuyorum. Sanırım, rennie içmem gerek...

Pazar, Şubat 03, 2008

Venedik Maske Festivali

Bu sene 25 Ocak - 5 Şubat tarihlerinde gerçekleşen Venedik Festivali'ne gitme şerefine de bugün eriştik. Gerçekten de sokaklar binlerce maske takmış, kostüm giymiş insanla doluydu ama bizim gibi bu eğlenceyi görmeye gelen turist sayısı da hiç fena değildi. Bizde istasyonun yanından başlayarak bıraktık kendimizi kalabalığın arasına, aktık gittik Venedik'in dar sokaklarında.


Öncelikle "Hare Krishna Hare Rama" ezgilerine kulak verdik, günümüzün en büyük atraksiyonu olması dolayısıyla onların arasına karıştık. Çok renkli, çok mutlu, çok kalabalık bir topluluktu. Beyaz kumaşlar giymiş, ellerinde zilleri, yüzlerinde boyaları, dağıttıkları hindistancevizli tatlılarıyla Venedik Karnavalına canlılık kattıklarını düşündüm yol boyunca. Eve gelince öğrendim ki, Krishna'ya tapan dini bir grupmuş kendileri.
Türkiye'de de varlarmış. (harekrishnaturkey)

Onlardan ayrılınca, Rialto köprüsünün yanından geçtik yağan yağmurla. S. Marco meydanında "Sensation Show'una da göz ucuyla baktıktan sonra. Gondollara doğru yürüdük. Yağmur baya bastırınca, ayaklarımız su içinde kalıp içimizi dondurunca, dönme vaktinin geldiğine karar verdik. Maskelenip 12lere kadar çılgınca maskeli insanların aralarına karışma hayalim biraz suya düştü ama mazeretim vardı bugün, uykusuz ve yorgundum.

Ek bilgi olarak...
Festival;,

. Eskiden Venedik halkı bu maskeleri sadece festival günlerinde değil, belli başlı farklı zamanlarda da kullanırlarmış. Bu el yapımı eserleri kullanırken amaçları tanınmamakmış, mahremiyetlerini belli zamanlarda korumak adına. Bu maskelerinde bir çok çeşitleri varmış; mesela Bauta, Moreta, Gnaga, Pantalone..

Bauta;

. Bauta, hem kadin hem erkekler tarafindan farkli farkli durumlarda kullanilirmis. Tiyatroya gidecek evli kadinlar icin bir zorunlulukken, evlilik cagindaki genc kizlarin kullanmasi da yasakmis.
. Bu beyaz maskelere larva denilirmis, muhtemelen maske ya da golge/hayalet anlamina gelen ayni latince kelimeden dolayi. Ayrica, bu maske kisinin maskeyi cikartmadan yiyip icmesine de izin verirmis.
. Rahip ve rahibelerin ask maceralarini gizlemek adina da maskeleri kullandiklari gibi bir soylentide yok degilmis:).

Cumartesi, Şubat 02, 2008

Torre Velasca




Başımın belası Torre Velasca, yani Velasca Kulesi. Kendisi üzerine bir tasarım projesi yapmamız gerekiyor. Ne içerik belli, ne format. Sadece bir proje yapmamız bekleniyor. Alışmışız her ayrıntının bize söylenmesine, şimdi bu bilinmeyen proje beni darlıyor. Peki nedir, ne değildir bu Velasca? Nerdedir ve nasıl bu kadar meşhur olmasına rağmen ben onu gökdelensiz, hatta apartmansız Milano şehrinde bugüne kadar görmemiş olabilirim?

Kendisi Doumo'ya 10 dakika yürüme mesafesinde olup, Piazza Velasca'dadır. 1954 yılında BBPR isimli mimar topluluk tarafından yapılmıştır. Modern İtalyan mimarisinin ilk örneklerindendir. Milano'nun ufuk çizgisinde Doumo ile ayakta duran az sayıdaki yapıdan biridir. Aslında insanların estetik unsur zannettiği ayrıntıları, hep fonksiyoneldir. Hem konut, hemde ticari amaçlar için kullanılmaktadır ilk günden beri. Modern olmasına moderndir ama tarihi ayrıntılardan tamamen kopuk değildir, tipik İtalyan ortaçağ kalesine yaptığı gönderme dolayısıyla. Kendisini insanlar genellikle mantara benzetir, vs vs..

Amerikalı ve Makedon iki grup arkadaşımla harikalar! yaratacağımızı umuyorum bu projede. Bu durumda, ben yarın bu konu üzerine biraz ağırlık versem tam süper olacak ..

Cuma, Şubat 01, 2008

kiracı olmak ne hoşmuş..

Sanki iki gün önce bizi geren adam yer yarıldı içine girdi, ortaya bambaşka biri çıkıverdi. Sabah 10.00 akşam 19.00 olan bir cuma gününden sonra yorgun argın attık kendimizi eve. Kira mevzusu çıkmadan önce ayarladığımız bir akşam yemeği sözü vardı ev sahibimizin. Olaylar yüzünden aramız açıldı galiba derken, bu sabah bizi kapıda görünce yemeğin saatini teyit etmek için arkamızdan seslendi. 20.30u uygun gördük ve akşam apartmanın kapısıda buluştuk. Asıl planda bütün kiracıların bu yemekte olması vardı (hala çözemediğim kaç tane kirada dairesi var bu adamın..) ama bizden başka kimse gelmedi. Evimizin yakınında akdeniz mutfağı yapan "tarantella" isimli bir restorana oturduk. Pizzalar, dondurmalar, Ale'nin sürekli ortadan kaybolan uçağı ve salam merakı (5 yaşındaki çocuk 5 tabaktaki salamları yemiş olabilir..) ve tabiki de sürekli bir italyanca konuşma çabamız geceyi eğlenceli kıldı. Yemek sonrası dışarı çıktığımızda çok tatlı bir yağmur yağıyordu. Çok yağınca içimi sıkan yağmur, bir süre ortadan kaybolunca da insana kendini özletiyor! Yani yine özletmiş kendini..Ama yine de yağmuru görünce, aklıma Murat'ın Lecco'dan adam 18 euro demesine rağmen 5.01 euroya aldığı 5 kişilik! şemsiye geldi:) Ahmak ıslatanımız altında evimizi yolunu tuttuk yürüyerek. Milano'yu bir türlü sevemiyorum desemde sürekli, İstanbul'a gidince burda her yere yürüyerek gidebilme ihtimalini kesinlikle özleyeceğim.